Avrupa’nın Enerji Güvenliği Mimarisinde Rusya’nın Alternatifi Olarak ABD – Azime Telli

18 Nisan 2025
9 dk okuma süresi

Ukrayna krizi başta Avrupa olmak üzere dünya genelinde güvenlik mimarisi üzerinde gerilim oluşturmuştur. Rusya’nın yayılmacılık eğiliminin derinleşmesi Atlantik Paktı’nda başlarda konsolidasyona yol açmakla birlikte bu eğilim Trump 2.0 döneminin başlamasıyla hızla tersine dönmüştür. Ukrayna krizi sonrasında Avrupa ülkeleri ile ABD arasında artan iş birliğinin temel dinamiklerinden biri Rusya’ya karşı ortak yaptırımlar ve enerji ticareti olmuştur. Ancak Trump’ın Avrupa’nın güvenlik mimarisini tartışmaya açması AB’ye enerji güvenliği ikilemini aşmasında tam destek olan ABD ile enerji iş birliğinin geleceğini de kırılgan hale getirmiştir.

Avrupa ülkelerinin Rusya’yı güvenilir arz ülkesi olarak kabul etmelerine dayanan enerji güvenliği mimarisinin temelleri 1960’lı yıllara dayanmaktadır. SSCB’nin Batı Avrupa enerji pazarına girmesi Almanya ile başlamış olup süreç içerisinde Almanya’nın bu ticarette hep öncü rolü oynadığı görülmüştür. SSCB’nin dağılmasının ardından mevcut enerji sahalarının büyük kısmı Rusya’nın kontrolünde kalmış ve özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin Rusya’ya % 100 bağımlı olması zaman zaman enerji ticaretinin politik amaçlara erişmek amacıyla kullanılmasına neden olmuştur. SSCB döneminden itibaren doğal gazı Avrupa’da jeopolitik kazanımlar elde etme aracı olarak gören Rusya’nın eski SSCB ülkelerini nüfuz alanında tutma araçlarından biri de yine doğal gaz bağımlılığı olmuştur.

Rusya’nın özellikle doğal gaz ticaretinde AB üzerinde sahip olduğu hegemonik güç uzun vadeli alım anlaşmalarıyla inşa edilen boru hatlarından beslenmiştir. Ukrayna, Rusya ve Avrupa ülkeleri arasındaki boru gazı ticaretinde SSCB döneminden bu yana stratejik öneme sahip olmuştur. Uzun yıllar Avrupa’ya akan doğal gazın % 80’i Ukrayna üzerinden taşınırken transfer ülkesi olarak Ukrayna ekonomisi açısından bu ticaret önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Ancak, Rusya’nın Ukrayna’nın Batı bloğuna entegre olma girişimi sonrasında enerji diplomasisinde Ukrayna’ya karşı havuç politikası sona ererken yerini sopa politikasına bırakmıştır.

Enerji ticaretini sadece ekonomik kazanımlar üzerinden ele alan ve maliyet odaklı bir yaklaşım benimseyen AB açısından Ukrayna krizi dönüm noktası olmuştur. Yaklaşmakta olan fırtınanın adeta habercisi olan 2006 ve 2009 gaz krizleri ve Kırım’ın ilhak edilmesine rağmen Avrupa’nın Rusya ile gaz ticaretinin hacmi azalmak bir yana artmaya devam etmiştir. AB’nin içine düştüğü enerji güvenliği ikilemi açısından Ukrayna Savaşı dönüm noktası olmuştur. ABD öncülüğünde başlatılan Rusya’ya yönelik yaptırımlara AB de taraf olmuştur. AB’nin birbiri ardına açıkladığı yaptırım paketleriyle Rusya ile enerji ticaretine ciddi sınırlamalar getirilmiştir. İlk olarak petrol ve kömür ihracatını etkileyen bu yaptırımlara boru gazı doğrudan dahil edilmemiştir. Ancak Kuzey Akım-1’e yönelik saldırılar akışı yavaşlatırken Rusya’nın ticaretin ruble ile yapılmasını istemesi de gaz ticaretini olumsuz etkilemiştir.

Ukrayna işgalinin hemen öncesinde Rusya, enerji tüketiminin 1/3’ü doğalgaza dayanan AB’nin talebinin % 45’ini karşılamaktaydı. Birlik üyelerinden sadece beşinin enerji karmasında doğal gazın payı % 10’un altındayken 11 üyenin enerji karmasında bu oran % 30’un üstündeydi. Ukrayna işgalinin başlangıcından yıl sonuna kadar geçen sürede Rusya, AB’ye gaz ihracatını % 80 oranında kesmiştir. Savaşın başlamasının hemen ardından doğal gaz fiyatında % 128’lik  rekor artış yaşanmıştır. Ekonomik olarak yavaşlamanın olduğu bir dönemde enerji maliyetinin artması Avrupa’nın dünya pazarlarında rekabet gücünü tehdit ederken gaz arzının durması beklentisi de tedirginliğe yol açmıştır.

AB’nin Rus doğal gazına alternatif arayışında LNG en önemli seçenek olmuştur. Krizin hemen öncesinde dünya LNG ticaretinden Asya pazarı % 70 ile en büyük payı almaktaydı. Avrupa’nın payı ise Rus boru gazı sayesinde ortalama olarak % 20’inin altında seyretmekteydi. Bu tablo Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile değişime uğramış ve  Avrupa’nın payı %30’un üzerine çıkarken bu artıştan aslan payını ABD’nin yeni  yükselmekte olan LNG sektörü almıştır

ABD’nin AB ve NATO üyelerinin Rusya’ya yönelik enerji bağımlılıklarına yönelik eleştirilerin dozunun yükselmesiyle ilk LNG ihracatının aynı döneme denk gelmesi sadece bir rastlantı değildir. ABD’nin 20. yüzyıl politikalarının şekillenmesinde enerji güvenliği etkili olmuştur. ABD bir enerji arz ülkesi olmakla birlikte kendi kendine yeterlilik durumunu sürdürmekle ilgili endişeleri Orta Doğu politikasını şekillendirirken 1973 Petrol Krizi sonrasında enerji ihracatının yasaklanması da bu duruma bağlıdır. 21. yüzyılın hemen başında ortaya çıkan kaya gazı devrimi ABD’nin enerji diplomasisinin kaynak bolluğuna göre şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Başkan Nixon döneminde alınan ihracat yasağı kararı Başkan Obama tarafından 2014 yılında kaldırılmıştır. ABD’nin yeniden kendi kendine yeterli bir enerji ülkesi haline gelmesinin ardından artan üretim için pazar arayışı başlamıştır. ABD’nin aradan geçen 5 yıl içinde dünyanın en büyük LNG ihracatçısı haline gelmesini sağlayan gelişme ise Avrupa’nın enerji arz güvenliği mimarisinin çökmesi olmuştur.

Son birkaç yılda ABD, AB’nin en büyük LNG tedarikçisi haline gelmiş ve  2024 yılında blokun LNG ihtiyacının %45’ini tek başına karşılamıştır. İkinci sırada ise Rusya’nın yer alıyor olması AB açısından doğal gazın yaptırımlarda hala zayıf nokta olmasıyla ilgilidir. AB, ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci doğal gaz tüketicisi olup Yeşil Mutabakat doğrultusunda talebinde anlamlı bir değişim beklenmemektedir. Bu durum AB’yi Rusya ile yaşadığı enerji güvenliği ikilemini yakın gelecekte ABD ile yaşama olasılığını beraberinde getirmektedir.

ABD’nin Avrupa pazarına daha fazla LNG akışı sağlanmasına yönelik politikasının başkan Trump döneminde de devam etmesi beklenmektedir. Bununla birlikte Avrupa’nın LNG talebi gerilemeye başlamış olup pek çok alıcı krizin ilk yıllarından farklı olarak ABD’li şirketlerle uzun vadeli anlaşmalar yapmaya yanaşmamaktadır. Bu durum bir yandan esneklik sağlamakla birlikte LNG piyasasında yaşanacak dalgalanmalarda Asya pazarının fiyat avantajına sahip olmasına bağlı olarak Avrupa’nın enerji arz güvenliğini tehdit etmektedir.

ABD ve AB arasında LNG ticaretinde ortaya çıkan bu karşılıklı bağımlılık ilişkisinde Trump’ın kaya gazı sahalarının genişletilmesine yönelik politikalarına bağlı olarak artacak üretim fazlasını Avrupa pazarına yönlendirmesi tek tedarikçiye bağımlı olma sorununun aktör değişmiş olsa da devam etmesi anlamına gelmektedir.  Ukrayna sorunu konusunda ABD ile AB arasında Trump’ın seçilmesi sonrasında ortaya çıkan çatlak durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. ABD’nin Rusya ile uzlaşmaya dayalı çözüm sürecine yönelmesi AB’nin güvenlik endişelerini artırmıştır. Trump’ın Avrupa’nın güvenliğine yönelik koşulsuz desteği azaltma politikası AB’yi yeniden bir enerji güvenliği çıkmazına sürüklemiştir. ABD LNG’si ve Norveç boru gazı, Avrupa’nın Rusya’nın gaz arzını bir silah olarak kullanmasının ekonomik şokuna dayanmasına yardımcı olurken bir yandan da Ukrayna’ya yönelik dayanışmanın sürmesini sağlamıştır. Ancak ABD’nin Ukrayna’ya yönelik dayanışmayı savaşın uzamasının ana sebebi olarak görmesi devam eden süreçte AB’nin izleyeceği politikayı etkileyecektir.

AB’nin, ABD’ye askeri güvenliğin yanı sıra enerji güvenliği konusunda bağımlı hale gelmesi hareket serbestisini kısıtlaması muhtemeldir. Öte yandan Ukrayna sorunu konusunda devam eden müzakerelerin barışla sonuçlanması durumunda Avrupa’nın yeniden Rusya’dan boru gazı almaya başlaması son dönemde gündeme gelen seçenekler arasında yer almaktadır. AB’nin 2027 yılına kadar Rus gazından tamamen çıkma senaryosu bulunmakla birlikte barışın sağlanması durumunda artan enerji maliyetlerini dengelemek açısından Rus gazı önemli bir alternatif olarak görünmektedir. Rusya’nın AB ile savaş öncesi fiyattan anlaşmaya yanaşması mümkün görünmezken bu noktada Avrupa’nın elini güçlendirecek olan unsurların başında ABD ile LNG ticareti vardır. ABD’de enerji sektörü Rusya’nın tersine özel sektör kontrolünde olmasa da Trump’ın gümrük tarifeleri aracılığıyla LNG ticareti aracılığıyla politik kazanımlar elde etmeye yönelmesi de olasılıklar arasındadır. Barış anlaşması imzalanması durumunda Rusya’ya karşı enerji dahil yaptırımların geleceği belirsizliğini korurken AB’nin enerjide tek bir kaynak ve tek bir ülkeye aşırı bağımlı olma konusunda dersini alıp almadığı ise yakın gelecekte yeniden test edilecektir.

Azime Telli
Azime Telli

Mersin Üniversitesi

Azime Telli, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 2000 yılında mezun olmuştur. Yüksek Lisans çalışmasını Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı’nda yapmıştır. Doktora çalışmasını Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. Hazar Havzası’nda enerji diplomasisi üzerine doktora tezi yazmıştır. Doktora tezi kapsamında Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak bulunmuştur. Doktora tezi, “Hazar Havzası’nda Enerji Diplomasisi: İşbirliği ve Çatışma” başlığıyla yayınlanmıştır. Enerji politikası, enerji güvenliği ve enerji diplomasisi alanlarında uzmanlaşmıştır. Alanında pek çok uluslararası ve ulusal yayına bulunmakta 2017 yılından bu yana Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Bu yazıya atıf için: Azime Telli, "Avrupa’nın Enerji Güvenliği Mimarisinde Rusya’nın Alternatifi Olarak ABD – Azime Telli" Global Panorama, Çevrimiçi Yayın, 18 Nisan 2025, https://www.globalpanorama.org/2025/04/avrupanin-enerji-guvenligi-mimarisinde-rusyanin-alternatifi-olarak-abd-azime-telli/

Bülten Aboneliği

Sosyal Medyada Paylaşın

PDF Kaydedin / Çıktı Alın

Editörün Seçtikleri

Copyright @ 2025 Global Academy. Design & Development brain.work

Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına / yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.