Şimdi Ne Olacak? Zelenski Üzerinden Bir Trump 2.0 Değerlendirmesi – Mustafa Aydın

12 Mart 2025
18 dk okuma süresi

“Bir gün bir müteahhit, bir komedyen ve bir deniz piyadesi avukat bir bara girmişler…”

“Kılıç olmadan yapılan antlaşmalar sadece kelimelerdir; insanı güvene alacak gücü yoktur”
Thomas Hobbes, Leviathan (1651), Bölüm 17

Donald Trump ile Volodimir Zelenski arasında basın önünde yaşanan atışmanın üzerinden yeterince zaman geçip, tarafların takip eden adımlarını da gördüğümüze göre, artık konuyu daha geniş bir perspektiften değerlendirebiliriz.

ABD’nin 47. Başkanı Donald Trump’ın nasıl bir lider olduğu, ABD için nasıl bir dış politika izlemek istediği, uluslararası alana nasıl baktığı ve hedeflerine hangi yöntemlerle ulaşmaya çalışacağı konularında artık az çok bilgimiz var. Öylese, “delidir, ne yapsa yeridir” anlamına gelen, yüzeysel ve temelde anlamsız değerlendirmeler veya her yaptığı/söylediği karşısında şaşkınlığa gark olanların moral değerlendirmeleri yerine, doğrudan olana ve arka plana bakalım.

Trump’ın politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde giderek realpolitik, emperyalizm, 19. yüzyıl, büyük güç dengesi, çıkarlar (kişisel ve ulusal), pazarlık, ödün, güç politikası gibi kavramlar öne çıkmaya başladı. Trump-Zelenski basın toplantısında, daha önce emlak işi yaptığı dönemlere atıfla, Trump da “benim hayatım pazarlıkla geçti…pazarlık ve taviz olmadan iş yapılamaz” diyerek kendisi açısından tanımlamayı yaptı.

Nitekim, Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirme konusunda kendisini “tarafsız aracı” rolünde gören Trump, bu işin de ancak pazarlık ve tavizle çözüleceğini düşünüyor. Yalnız, şimdilik ortaya çıkan görüntü, Rusya’nın savaşı durdurmasını yeterli taviz olarak görürken, Ukrayna’nın ödününü toprak verme olarak algıladığı. Zelenski’nin bu yöndeki baskısına direnişini ise, “iş yapmaktan anlamayan”, “bekası için Amerikan yardımına muhtaç” ve “güç unsurları açısından zayıf” bir liderin vaktini boşa harcaması olarak görüyor.

Güç demişken, Rönesans Floransası’nda yaşamış Niccolo Machiavelli’yi hatırlamadan olmaz. Siyaseten gözden düştüğü dönemde, Medici ailesine kendisini göstermek için yazdığı Prens kitabında, politika-ahlak ilişkisi hakkında lidere öğüt verirken, mealen “Eğer ikisini aynı anda elde edemiyorsan, korkulmak sevilmekten daha güvenlidir” diyordu. Meseleye bu açıdan bakılınca, Trump’ın Zelenski karşısındaki net, acımasız ve üsten bakan güç gösterisinin Zelenski’nin ötesinde, bu gösteriyi -olan bitenin kameralar önünde oynanan bir gösteri olduğuna kuşkusu olan kaldı mı?- heyecanla izleyenler (Amerikan ve dünya kamuoyu ile üçüncü ülke liderleri) ile ilgili olduğu açıktır.

X’te bu konuda bir mesaj yazan kültürİstanbul isimli hesabın da hatırlattığı gibi, 26 Şubat’ta vefat eden Gene Hackman’in baş rolde oynadığı Unforgiven filminin bir sahnesinde kasabanın şerifi “Küçük Bill” rolündeki Hackman (Trump), yerde kendini korumaya çalışan “İngiliz Bob” (Zelenski) rolündeki Richard Harris’i tekmelerken, “Muhtemelen sana tekme attığımı düşünüyorsun Bob, ama öyle değil. Yaptığım aslında Kansas’taki, Missouri’deki tüm kötülere seslenmek” derken tam da bunu ifade ediyordu: “düşeni, zayıf olanı öyle ez ki, kimse sana yan gözle bakamasın”. Belli ki Amerika’nın yeni şerifi meseleye bu yönden yaklaşıyor.

Tabii uluslararası ilişkiler yazınında “patron-müşteri ilişkisi” olarak tanımlanan türde, güçlü bir devlet ile zayıf bir devlet arasındaki ortaklıklarda, işin bu noktaya varması ilk defa karşılaşılan bir durum değil. Hele Trump ve ekibi gibi, her daim iç kamuoyunu önceleyen, sözle dahi olsa zayıf gözükmekten hoşlanmayan ve güç gösterisini yaşam biçimi olarak algılayan liderlerle bu muhtemelen sık yaşanan bir durum. Fakat bu sefer, genellikle kapalı kapılar ardında olan gözönüne çıktı. Bunu kimin istediği pek belli olmadı. Trump mı dünyaya gerekirse kendisine uymayan liderleri nasıl ezebileceğini göstermek istedi, yoksa Zelenski mi Avrupalı müttefiklerine “Trump’la bu iş olmaz” mesajını vermek istedi net anlaşılamadı. Muhtemelen ikisi birden.

Her halükarda Trump (ABD) açısından konunun Ukrayna olmadığı çok açık. Trump’ın odağı küresel alanda ABD-Rusya anlaşması. Bunu zaten Rusya lideri Putin henüz Ukrayna’yı işgale yönelmeden önce gündeme getirmişti. Şimdi ABD başkanı da aynı noktada.

ABD’nin Ukrayna’ya baskı yaparak imzalatmaya çalıştığı maden anlaşması -bununla ilgili kurulmak istenen yapı kimlere Düyûn-ı Umûmiye İdaresini hatırlattı?- ise, Trump’a göre hayatın gereği –“ne yani, yaptığımız yardımlar karşılıksız mı kalacak? Biz bu işten ne kazanacağız?”. Üstelik Ukrayna’ya desteğin devam etmesi konusunda bastıran Avrupalı müttefiklerin de benzer imtiyaz sözleşmeleri imzalamak için perde arkasında çalıştıkları ortaya çıkmışken.

Konunun bir de kaçınılmaz iç politika boyutu var. Başkan Trump ve ekibi için her zaman esas mesele bu. Nitekim, basın toplantısı boyunca Başkan Trump ile yardımcısı Vance hala Biden, Harris, Obama ve genelde Demokratlarla kavgaya devam ettiler. Rusya, Ukrayna, maden anlaşması vb konular tali unsurlardı onlara göre. Merak edenler tüm toplantıyı izleyip, Trump ve Vance’in kaç kere Biden’a saldırdığını, Zelenski’ye geçmiş Amerikan yönetimlerini bir kenara bırakıp, Trump’ı öncelemesi için kaç defa pas attıklarını ama Zelenski’nin inatla bu yoldan gitmeyi tercih etmediğini görebilirler. Üstelik seçimlerden önce Zelenski açıkça Trump’ın rakibini destekler bir pozisyon almışken.

Öte yandan, popüler öfke gösterilerinin ötesine geçip, sadece sosyal medyaya yansıyan kısımlarını değil, tüm basın toplantısı kaydını izlerseniz ilginç gözlemler yapmak mümkün. Bir kere toplantı 49 dakika sürdü; sosyal medyada paylaşılanlar son 9 dakikada olanlar.

Zelenski ziyaretinden önce Trump, son 15 günde kendisinin yükselttiği gerginliği azaltmak için adımlar atmıştı: Daha önce “diktatör” dediği Zelenski’nin maden anlaşmasını imzalayacağı haberi gelince, öyle dediğini “hatırlamaması”, bir gün önce gelen Macron’dan farklı olarak Zelenski’yi Beyaz Saray’ın kapısında karşılaması, bütün tartışmalara rağmen Ukrayna’ya silah göndermeye devam etmesi (basın toplantısından sonra kesildi) ve heyetler için öğle yemeği öngörülmesi, vb.

Kayıtları izleyince, başta Trump’ın kontrollü bir giriş yaptığı görülüyor. Ukrayna halkı, askerleri, generalleri ve Zelenski’yi direnişteki başarılarından dolayı övüyor. Sorulara karşılık olarak düzenli şekilde Biden’a saldırıyor ve zaman zaman Zelenski’yi rahatsız edecek şekilde, bazı “gerçekleri” kendine göre yeniden kurguluyorsa da, ilk 30 dakikada Trump’ın genelde olduğundan daha az tartışmacı bir üslup benimsediği söylenebilir. Ayrıca, bu süreçte, sorulan sorular üzerine, “NATO’ya bağlılığım devam ediyor”, “Ukrayana’ya silah göndermeye devam ediyoruz”, “[Ateşkes sonrasında Ukrayna’da] Amerikan askeri varlığı konusunda henüz kesin karar vermedim; bakarız” gibi açıklamalar yaptı.

Başkan Zelenski’nin ısrarla üzerinde durduğu Ukrayna’ya güvenlik garantileri sağlanması konusunda ise, “güvenlik sorun değil; nasılsa Amerikalılar [kazmak kazmak kazmak için] orada olacak…anlaşma madenleri koruyacak, bu da Ukrayna topraklarının korunması demek” gibi bir şeyler söyledi. Burada ima edilen, “maden anlaşması sonucunda Ukrayna’da bulunacak Amerikalılara dışardan herhangi bir müdahale ABD’ye saldırı anlamına gelir, buna da ben karşılık veririm; herkes de bunu bilir” gibi bir açıklama.

Zelenski ise haklı olarak, halihazırda İngiltere ve ABD ile Rusya’nın Ukrayna’yla birlikte 1994’te imzaladıkları ve sahip olduğu nükleer silahlardan vazgeçmesi karşılığında “hiçbir ülkenin Ukrayna’ya karşı güç veya tehdit kullanmayacağı ve ülkenin egemenliği ve sınırlarına saygı duyacağı” sözünü veren Budapeşte Protokolünü ihlal etmiş bir ülke için bu tür dolambaçlı bir uyarının ne anlama geleceğini sorguluyor.

Öte yandan Zelenski toplantının başından itibaren “tartışmacı” bir üslup benimsedi. Basın toplantısını derdini Amerikan yönetimine değil, Amerikan halkına anlatacak bir yer olarak gördü. Eğer Vaşington’a yeni yönetimin desteğini almak üzere geldiyse, ilk hatası bu oldu. Nitekim, Beyaz Saray’da yapılan basın toplantısında ABD Başkanı’yla bu kadar ters düşerek, Amerikan halkına hitap etme, ziyaret eden liderlere pek tanınan bir imkan değil.

Zelenski önce 12. dakikada (“Avrupa da Ukrayna’ya Amerika kadar destek verdi”), sonra 24. dakikada (“Putin, siz başkanken ateşkesi bozdu”) Trump’ı yalanladı. Ardından 26:30. dakikada (“Bu şavaşı Putin başlattığına göre bedelini ödemeli) ve 32. dakikada (“Putin durmak istemiyor; askerleriniz savaşmak zorunda kalacaklar”) diyerek Trump’ın Amerikan halkına söylediklerine ters düştü. Güçlü gözükmeyi güçlü olmaktan bile önemli gören ve kendi mahallesi önünde zayıf gözükme konusunda aşırı hassas olan Trump’ın yüzü, Zelenski’nin her müdahalesinden sonra biraz daha asıldı.

Herhalde bunlar yeterli gelmemiş olacak ki, Zelenski 40. dakikada bir soru üzerine araya girip, “bir de diplomasi yolunu denemek lazım” diyen Başkan Yardımcısı Vance’e adının baş harfleriyle “J.D.” diye seslenerek (ki Trump ve Vance o zamana kadar, hatta 45. dakikada ipler tamamen kopana kadar kendisine hep “bay Başkan” diye hitap ettiler), uzun bir açıklamayla, ne demek istediğini sorguladı -hadi kışkırttı demeyelim- ve ondan sonra iş karıştı.

Takip eden karşılıklı atışmada Zelenski, Trump’ı Obama ve Biden’la karşılaştırdı ve Putin’i durdurmak için bir şey yapmadığını söyledi (Trump açısından affedilmez hata 2; nitekim, Obama döneminde ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı öldürücü olmayan askeri yardımı kast ederek, “Obama battaniye verdi, Trump Javelin’leri verdi” dedi), gelecekte Amerika’nın Rus tehdidini doğrudan hissedeceğini söyledi (kendini mutlak hakim gören ABD’yi Rusya karşısında zayıf gösterdiği için affedilemez hata 3), Biden’dan söz erderken “sizin başkanınız” dedi (Trump için affedilemez hata 4; “Beni Biden’la karıştırma”) ve Vance’i savunan Trump’la doğrudan tartışmaya girdi.

Tüm bunlardan sonra 44:30. dakikada o zamana kadar yüksekten ve kibirle konuşan ama sakinliğini koruyan Vance’e “yüksek sesle konuşmak size bir şey kazandırmaz” deyince Trump’ın sabrı taştı. El-kol hareketlerini de konuşmasına dahil ederek ve “yüksek sesle konuşmak öyle olmaz böyle olur” diyen bir sesle, Zelenski’ye “haddini bildirme” niyetiyle gayet üstenci, güçlünün kibrini yansıtan ama aynı zamanda acımasız realpolitik üzerine oturan uzunca bir açıklama yaptı; araya girmeye çalışan Zelenski’ye de müsaade etmedi –“Sen çok konuştun”.

Anlaşıldığı kadarıyla zaten maden anlaşmasını imzalamak istemeyen ama ABD baskısı ve Avrupa’nın el altından gönderilen mesajları karşısında buna mecbur kalan Zelenski, ABD açısından müzakeresi bitmiş, imzalanmayı bekleyen anlaşmayı yeniden müzakareye açmak amacıyla, eskiden beri ABD’den talep ettiği güvenlik garantilerini gündeme getirerek sonucu değiştirmeye çalıştı. Bu da karşı tarafı kızdırdı -Vance: “Beyaz Saray’a gelip, bu konuları Amerikan basını önünde müzakere etmeye çalışmanızı saygısızlık olarak görüyorum”.

Bu yeni Amerikan yönetiminin hassasiyetlerinden birine işaret ediyor. Aşırı ve gereksiz bir saygı görme, onurlandırılma ve övülme arzusu var bu ekibin. Bu belki biraz da kültürel farklılıktan ve kullanılan dilden kaynaklanıyor. Yine de bu, yeni yönetimi oluşturan ekibin aşırı onaylanma arzuları, kullandıkları yarı-doğru ve doğru olmayan bilgilerin düzeltilmesinden duydukları rahatsızlığı, uluslararası alandaki kibirli tavırlarını, sürekli ABD’nin gücünü vurgulayarak muhataplarını aşağılamalarını ve Ekonomist dergisinin son kapağında ifade edildiği üzere mafya patronu gibi davranmalarını haklı gösterecek bir gerekçe değil.

Tekrar Ukrayna konusuna dönersek, Trump yönetimi maden anlaşmasının kalıcı ateşkesin öncüsü olacağını, zira anlaşmanın aynı zamanda ABD’nin Ukrayna’ya daha fazla askeri ve mali destek sağlamasına ekonomik gerekçe sağlayacağını, bunun Putin’e karşı kullanılabilecek önemli bir koz olduğunu söylüyor. İlk dinlediğinizde mantıklı gelebilecek bu açıklama, Rusya’nın uzun dönemli stratejileri, güç politikaları, uluslararası ilişkilerin temel mantığı, Rusya tarafından ABD’ye rağmen ihlal edilmiş anlaşmaların varlığı, basit bir ticari anlaşmanın NATO’nun 5. maddesi gücünde olamayacağı gerçeği ve 5. maddenin üyelere sağladığı (ya da üye olmayan Ukrayna gibi ülkelere sağlayamadığı) koruma kalkanını düşününce, ayağı yeren basan bir argüman olmaktan çıkıyor.

Öte yandan, mevcut ABD yönetiminden daha ileri bir taahhüt alınamayacağı söylenebilir. Bu durumda Ukrayna için yapılması gereken başka alternatiflerin olup olmadığına bakmaktır. Şu sıralar Zelenski’nin Avrupa ülkeleriyle yapmaya çalıştığı da bu. Sonucunda ABD desteği yerine geçecek bir destek elde edilemeyebilir. Bunun farkında olanlar da zaten Zelenski’ye ne olursa olsun ABD ile ilişkilerini kopartmaması tavsiyesinde bulunuyorlar.

Bu arada Zelenski’nin, ABD’nin yüz binlerce vatandaşını kaybeden Ukrayna’nın haklarına karşı duyarlı olması çağrısı ve Ukrayna özelinde uluslararası etik ilkeler gözardı edilirse sıranın başkalarına da gelebileceği uyarısının ABD yönetiminde bir karşılığı yok. Trump ve ekibi, MÖ 416’da vatandaşlarının özgür bireyler olarak ölmesi veya köle olarak yaşaması ikilemine sıkışan ve kendilerine ahlaki-insani argümanlarla seslenen Melos adasının önde gelenlerine kibirle cevap veren Atinalı komutanlar gibi davranıyorlar:

“Size rahatlatıcı açıklamalar [ya da]…uzun bir konuşma yapmayacağız; karşılığında [sizin de] … bizi etkilemeyi düşünmek yerine…uygulanabilir olanı hedefleyeceğinizi umuyoruz…Çünkü siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz ki, dünya gidişatına göre, hak(lılık) sadece eşit güç arasında söz konusudur, güçlüler ellerinden geleni yapar, zayıflar ise çektiklerine katlanırlar.”

Bunun Trump’ın Zelenski’ye söylediklerinden pek farkı yok:

“…güçlü olmanız için destek verdik; ABD olmadan sert çocuk olabileceğini düşünmüyorum. Ya anlaşma yapacaksın ya da biz yokuz; biz yoksak yalnız savaşırsın. Bunun iyi sonuç vereceğini sanmıyorum…Şu anda hiçbir kozun yok. Anlaşmayı imzaladığında çok daha iyi bir pozisyonda olacaksın. Ama hiç minnettarmış gibi davranmıyorsun…Minnettar olmalısın. [Kazanmak için gereken] kartların yok…insanlar ölüyor; asker sayın azalıyor; ondan sonra bize gelip “ateşkes istemiyorum” diyorsun…minnettar olman lazım. Şu anda bir ateşkes elde edebilirsen, bunu kabul etmelisin…Daha çok minnettar olmalısın, çünkü, elinde gereken kartlar yok. Bizimle kozun var, bizsiz herhangi bir kozun yok.”

Zelenski’nin duymak istemeyen kulaklara seslenmeye çalıştığı açık. Trump, çağrıda bulunduğu barış müzakerelerinde Rusya ve Ukrayna’yı basitçe çıkar uyuşmazlığı yaşayan ve rasyonel olurlarsa bir anlaşmaya varabilecek taraflar olarak konumlandırıyor. Burada iyi-kötü, haklı-haksız ayrımı yok – ya da daha doğru bir ifadeyle bu aşamadan sonra Trump bunları anlamlı bulmuyor. Burada insani argümanlara, hukuk ilkelerine ya da uluslararası ilişkilerin karşılıklı saygıya dayanması gerektiği gibi beklentilere yer yok. Sadece, uluslararası ilişkilerde realist ekolün kurucularından Hans Morgethau’nun 1951’de ifade ettiği gibi, “güç çerçevesinde tanımlanan ulusal çıkarların dikte edeceği politikalar” ile yapılacak pazarlık sonucunda ortaya çıkacak anlaşma olabilir. Meseleye bu açıdan bakınca Trump, Zelenski’nin bir anlaşmaya hazır olmadığı kanaatine ulaşıyor. Anlaşma noktasına getirmenin yolu olarak ise, uzun açıklamalar ve vaatlerle ikna çabası yerine silah yardımını durdurma, istihbarat desteğini kesme gibi zorlayıcı yöntemleri görüyor.

ABD yönetimi bunun Zelenski’nin pazarlık pozisyonunu gerçekten anlamasını sağlamak için gerekli olan “sert sevgi” olduğunu söylerken, uluslararası kamuoyu büyük ölçüde “zorbalık” olarak tanımlamakta birleşiyor. Öyle ya da böyle, sonuç değişmiyor. Ya Avrupa ülkeleri ABD’nin boşalttığı alanı doldurup, Ukrayna’yı savaş alanında tutmayı (daha ne kadar sorusu haklı ve sorulması gereken bir soru) deneyecekler ya da Ukrayna ABD’nin yolundan gidip kaybettiklerini (yüzbinlerce insan, yıkılan şehirler ve alt yapının yanı sıra Kırım ve Donbas bölgesi) göz ardı ederek, elinde kalanlar ve uluslararası destekle yaşamı yeniden kurmayı deneyecek -Rusya’nın bir sonraki muhtemel hamlesine kadar.

Bu noktada artık Trump-Zelenski buluşmasını didiklemeye devam etmenin kimseye bir faydası yok. Bu saatten sonra Trump’ın ya da ekibinin dünyadan eleştiri aldıkları ya da yaptıkları nedeniyle kınandıkları için değişecek halleri yok. Unutmayalım, Trump “her ikisi de mümkün değilse, korkulmak sevilmekten daha güvenlidir” anlayışından geliyor. Kendisine iltifat edilmesini istiyor, kontrolün kendisinde olmasını istiyor ve her ilişkide dominant aktör olmak istiyor. Trump basın önünde kendisine meydan okunmasını sadece bir anlaşmazlık olarak değil, kişisel bir aşağılama olarak görüyor ve öyle tepki veriyor.

Ukrayna konusunda Trump, Putin’den hayal kırıklığına uğrayıncaya kadar ateşkesi -kendisi barış dese de sözkonusu olanın barış olamayacağını herkes görüyor- zorlamaya devam edecek. Burada Ukrayna ve Zelenski ana aktörler değiller. Zira Trump kendisini küresel alanda ve iç siyasette varoluşsal bir güç mücadelesinde konumlandırıyor. Bu dünyada gri alan yok; sadece dost, düşman ve güç ilişkileri var. Zelenski, ilk döneminde Hunter Biden olayında Trump’a yardım etmediği için, seçim döneminde Biden’la fotograf verdiği için, şimdi de Biden, Harris ve Obama’yı kötülemediği için Trump’ın sevmedikleri listesinde. Oradan çıkmasını sağlayacak güç unsurlarına da sahip değil.

Trump için siyaset savaşın başka araçlarla sürdürülen biçimi. Uluslararası ilişkiler ise siyasetin güç devşirme alanlarından biri. Burada Trump, idealler ve kuralların değil, güç ve çıkarın yönettiği vahşi (siz buna “yalnız, yoksul, iğrenç, kaba ve kısa” da diyebilirsiniz) bir dünya görüyor. Bu dünyada Avrupanın bitmeyen tartışmaları, sembolik açıklamaları ve sınırlı yardımlarının sonuç alması mümkün değil. Bu ortamda ABD ile Rusya arasında kalan Ukrayna için beka mücadelesi acımasız bir gerçeklik. Zira tehdit artık sadece Rusya’dan gelmiyor.

Öte yandan, Trump’ın dış politikası ilk başta düşünüldüğü ve kendisinin de sandığı kadar “öngörülemez” değil. Zira sıklıkla tam olarak ne istediğini en baştan söylüyor. Mesele bugüne kadar muhataplarının kendisine inanmaması, söylediklerini tuhaflıklarına vermeleri ve zamanla değişeceğini ummaları. Trump 1.0 Vaşington’da ve ABD’de siyaseti tam kontrol edemediği için değişime açıktı; Trump 2.0 o kadar değil. Beyaz Sarayı, Kongre’nin iki kanadını, Cumhuriyetçi Partiyi ve eyaletlerin çoğunluğunu kontrol eden Trump (MAGA grubu veya Cumhuriyetçi Parti olarak da bakabilirsiniz) pek değişmeye niyet etmeyecektir. O kadar ki, ABD’nin rekabetçi otoriter bir yapıya evrilmekte olduğunu artık görmek gerekiyor.

Burada aşırı analize, gizli strateji arayışına ya da ters-Nixon manevrası gibi karmaşık (ve gerçekleşme olasılığı düşük) beklentilere girmeye gerek yok. Trump ve ekibi, ABD’yi olduğu gibi dünyayı da kendi inançları çerçevesinde şekillendirmek istiyor. Açık ki bunu, uzun döneme yayılacak bir rıza arayışına dayalı hegemonya üzerinden değil, güç ve çıkar ilişkilerine dayalı imparatorluk anlayışı üzerinden yapmaya çalışacaklar. Nitekim, Trump mevcut düzeni değiştirmek değil, yıkmak istiyor.

Burada herhangi bir gizem yok. Cevap verilmesi gereken soru, dünyanın geri kalanı buna hazır mı?

Prof. Dr. Mustafa Aydın

Kadir Has Üniversitesi

Prof. Dr. Mustafa Aydın, Uluslararası İlişkiler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı ve Kadir Has Üniversitesi Öğretim üyesidir. Halen Euro-Mediterranean University (Slovenya) Senato Üyeliği ve World Council for Middle Eastern Studies Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini sürdüren Prof Aydın, European Academy of Sciences and Art, European Leadership Network, Global Relations Forum, Turkish Atlantic Council, International Political Science Association ve International Studies Association üyesidir. Bugüne kadar yurt içi ve dışında çok sayıda üniversite ve araştırma merkezinde çalışmalar yürütmüş olan Aydın’ın Türk dış ve güvenlik politikaları, uluslararası güvenlik, uluslararası ilişkiler teorileri ile Karadeniz, Kafkaslar ve Orta Asya bölgeleri jeopolitik ve güvenliği üzerine yayınlanmış çok sayıda çalışması bulunmaktadır.

Bülten Aboneliği

Sosyal Medyada Paylaşın

PDF Kaydedin / Çıktı Alın

Editörün Seçtikleri

Copyright @ 2025 Global Academy. Design & Development brain.work

Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına / yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.